Mindfulnes’in Temelleri: Tutum ve Adanma

Mekanik bir şekilde Mindfulnes’in reçetelerini ve talimatlarını takip etmek onun iyileştirici gücünü gerçekleştirmek için yeterli değildir. Çok az öğrenme süreci sadece talimatları ve reçeteleri izleyerek gerçekleşebilir. Mindfulnes, bu öğrenme ve görme değişikliği, sadece zihin açık ve anlayışlı olduğunda, meydana gelebilir. Mindfulnesini uygulamak, sürece bütün varlığımızla adanmamızı gerektirir. Varsayalım ki bir meditasyon duruşu alıyoruz ve bizi davet eden sesin ya da duruşun “bir şey yapacağını” bekliyoruz. Ne kadar beklememiz gerekecektir?

Dikkat uygulamalarında, meraklı tutum ve şimdiki zamana demir atma önemlidir. Aksi takdirde, farkındalığın tohumunu attığımız toprak, bakım, özen, itina olmaksızın tohumu yeşertemeyecektir. Dikkatimizi, hemen şimdi rahatlamaya, zihnimizi boşaltmaya odaklamak, sadece gerginlik ve hayal kırıklığı üretecek, dikkatimizi çaldırdığımız anlamına gelecektir. Bu durumda meditasyon deyim yerindeyse işe yaramaz.

Meditasyonda farkındalığı, anbean, yargılamadan, şefkatle ve merakla geliştirmek gerçekten çok basittir. Farkındalığın sadece şeylere dikkatimizi onları değiştirmek, yorumlamak için değil, oldukları gibi görmek için kendimizi bırakmamıza ve hiçbir şey yapmamamıza ihtiyaç duyar.

Ne isem “o”yum ve olduğumdan başka bir şey değilim.

Ne ise odur ve olduğundan başka bir şey değildir.

Diyalektiğin ve aklın ilk elde kabullenmekte zorlanacağı bu önermeler, anbean soluktan soluğa süregiden değişimin inkârı değildir. Dikkatimizi, oluşa ya da olana, olanı olduğu gibi kabullenerek yargısız bir merakla acemice yaklaşmamıza, özenli bir sabırla, basiret ve güvenle, didişmeden, dövüşmeden, hırslanmadan dünya ile bağ kurmamıza yöneltir. Mindfulnesin pratik temelleri bunlardır.

Yargılamamak

Genellikle idrakımızın alanına düşen her şey için bir önyargımız, olmazsa bir yargımız vardır. Bu bizi alışıldık ve otomatik tepkiler vermeye yönlendirir. Zihnimiz bir şeyleri sevmek ya da sevmemekle aşırı meşguldür. Şeyler iyidirler, kötüdürler ya da yüksüz ve önemsizdirler, velakin, bu tam bir anlayış yoksunluğuna tekabül eder.

Her şeyin bir zamanı var

Bu söz, kör kadere inanca işaret etmez sadece hırslanmanın koşuşturmacanın, hemen bir şeyi olur yapmaya çalışmanın, gereksiz acı vermenin bir zamanının olmadığını söyler.

2. sabır

“Sabır bir bilgelik yoludur ” çünkü belirli bir anda hayatımızda olanlar o an için mümkün biricik hayatımızdır.

Aklım beni uyutma, gözümün gördüğüne kulaklarım inanmıyor

Düşüncelerimizin, duygularımızın, duyumlarımızın, seslerin ve görüntülerin, kokuların ve tatların farkına varmanın, şu anda ve burada yaşantımızın çeşitliliğini, zenginliğini görmemizin önünde geçmiş yaşantılarımız, yaşama dair inançlarımız bir engel oluşturabilir. Şeyleri gerçekten oldukları gibi görmek, acemice bir merak bekler.

3. acemi merakı

Her an biricik bir andır. Bir nehirde iki kez yüzemezsiniz. Acemi merakı yani imkânlara açık olmamız, ben bilirimciliğe hapsolmamamız için ufkumuzu açar. Tam bildiğimizi ya da tanıdığımızı düşündüğümüz bir şeye acemice bir merakla geçmiş deneyimlerimizi bir yana bırakarak bakmak, aslında onları kendi düşünce ve inançlarımızın cenderesinde, bir sis perdesi arkasında gördüğümüzü fark etmemizi sağlayabilir.

Olanı olduğu gibi kabul etmek.

Gerçek bizi özgür kılar.

 

“…
Her şeyin karşılıklı olarak birbirine bağlı olması bize bu dünyadaki hiçbir şeyin sabit ve tek başına bir bütünlük içinde mutlak bir varoluşu olmadığını hatırlatır.
 
Çevremden bağımsız ve özerk bir özne olarak var olamam: Yaşamımı ve hayatta kalışımı sonsuz sayıda başka insana ve daha da çok sayıda doğa olayına borçluyumdur.
 
Adına “benim” dediğim ve sanki kendi irademden çıkıyormuş gibi görünen her türlü eylem ve yargı (“benim” eylemlerim, “benim”yargılarım) pek çok başka etken tarafından belirlenmektedir.
 
Ancak bu bağımlılık bağları aynı zamanda karşılıklı bir bağımlılığın da bağlarıdır:
 
“Ben”, sırası geldiğinde çevremdeki her şeyi etkileyecek olan atılım ve girişimlerin hem sonucu hem de hareket noktasıyımdır.
 
Bu karşılıklı bağımlılığın bağlarını anlayamadığım ve dahası onları içtenlikle kabullenip kendimle bütünleştirmediğim sürece, onları neşe içinde benimsemedikçe gözlerim açılmayacak ve sürekli olarak egomun, kibrimin ve acı çekmenin tuzaklarına düşeceğim demektir.
 
Tam tersine onları kabullenirsem bu beni kaderciliğe değil, girişim ve inançlarımda alçak gönüllü olmaya itecektir.
…”
Christophe Andre, Meditasyon, sayfa 164, PEGASUS Yayınları

kaynaklar:

Edel Maex, Mindfulness: apprivoiser le stress par la pleine conscience, De boeck.

Jon Kabat-Zinn, Full Catastrophe Living, A Delta Book

Christophe Andre, Meditasyon, PEGASUS Yayınları

Lizabeth Roemer, Susan M. Orsillo, Mindfulness- and AcceptanceBased Behavioral Therapies in Practice, The Guilfort Press
  
1725 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın