Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde bulutlar ülkesinde yalnızlıklar vadisinin prensesi hayatını çok anlamsız buluyormuş altın yaldızlarla kaplı sırça köşkü onun için ömrünün bitmesini bekleyeceği bir zindanmış. Herkese herkese hayatın kaybettiği anlamını bulmak için soruyormuş. Sora sora Bağdat bulunurmuş derken derisi buruş buruş olmuş yaşlı kadın bahçıvanı ben Kaf dağında oturan bir bilge bilirim. Onun bilemeyeceği hiçbir şeyin olmadığını da bilirim demiş. Prenses hemen o an yola çıkmış az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş, dönmüş bakmış arkasına bir arpa boyu yol gitmiş. Bir arpa boyu yol gitmiş ama Bilge’nin yaşadığı dağın eteğine de varmış. Prenses, oturmuş pirinç ayıklayan Bilge’yi görmüş, selam eylemiş söz söylemiş; ‘’ Ey Bilge sana hayatin anlamının ne olduğunu sormaya geldim. Duydum ki sen her şeyi bilirmişsin’’. Bilge; ‘’ Ben en iyi ne bilmediğimi bilirim’’ demiş. Prenses ben buraya hayatın anlamını öğrenmek için geldim demiş. Bilge seni bir sınavdan geçireceğim eğer imtihanı başarırsan sana hayatın anlamını söylerim; ‘’ Şimdi şu kaşığa silme yağ dolduracağım sen kaşığı alıp arka bahçede yağı kaşıktan eksiltmeden bir tur atabilirsen’’. Prenses gözü ve bütün dikkati çay kaşığında turlayıp gelmiş. Bilge kaşığa bakmış; ‘’evet’’ demiş ‘’ kaşıkta yağ eksilmemiş. Peki, bahçe nasıldı?’’. Prenses şaşkın; ‘’ ben ne bileyim kaşıktan başka bir şeye bakmadım ki’’ demiş. Bilge bu kez ‘’Al şu kaşığı git bir tur daha at ama gelince bahçenin nasıl olduğunu söyle bana’’ diyerek yeniden Prensesi bahçeye yollamış. Prenses tur atıp gelmiş Bilge ‘’ Bahçe nasıldı ?’’ diye sormuş. Prenses bahçede kendini ne kadar mutlu hissettiğinden bahçenin güzelliğine hayran kalıp büyülendiğinden söz etmiş. Bilge kaşığa bakmış; ‘’iyi ama kaşıkta hiç yağ kalmamış’’ diyerek gülümsemiş, ‘’ Hayat senin bakma biçiminle anlam kazanır ya sadece bir noktaya bakarsın hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın ya da başını kaldırıp çevrendeki güzelliklere bakarsın ve akıp giden zamanın anlam kazanır.’’