Emosyon, Duygu ve Benlik
Emosyon, Duygu ve Benlik

 

                                                     Ruhum, hangi müzik aletlerini çaldığını ve bende onların hangi seslerinin yankılandığını bilmediğim bir orkestradır. Kendimi sadece bir senfoni olarak biliyorum.

Fernando Pessoa

                                                                                                                                     

Niçin hep aynı yol ayrımlarında aynı sorunlarla, sıkıntılarla uğraşıyoruz? Neden sanki hayatımızda tek bir ve aynı dertle baş etmek zorunda kalıyoruz? Niçin hep stresliyiz? Niçin hep bir yürek darlığı kaygı, korku, iç sıkıntısı? Neden bu kıskançlıklar, öfkeler, kızgınlıklar hiç bitmeyecek gibi?

Zor sorular hemen şimdi burada cevaplamak mümkün mü? Bir ucundan tutalım..

Hayat heyecanlarla, duygularla doludur ama kimse bize onların, nasıl güzel bir şekilde içinden geçip gitmemiz gerektiğini öğretmiyor. Kimileri onları nasıl baskılamamız gerektiğinden, kimileri bu zavallı uygarlığın onların baskılanması üzerine kurulduğundan söz ediyor. Nefsi kontrol etmek, kimilerinin esas kaygısı! Okullara gittik, gerekli gereksiz birçok şey öğrendik. Kimse heyecanlarımız ve duygularımızın ne olduğunu anlamamıza yardımcı olmadı. Onları, bastırmamız, kontrol etmemiz ve dışa vurmamamız gerektiğinden başka bir şey öğretmedi.

Kimileri, bunun böyle gelmiş ve böyle gideceğine dair fetva verdi. Kimileri, toplumsal koşulların, üretim sisteminin kaçınılmaz boyunduruğu altında bu çileden kurtulamayacağımıza karar verdi. En keskin eleştiri girişimleri bile hiçbir zaman kendi halinde bulunduğu ispatlanmamış ve özellikle şimdi mevcut olmadığından dönülmesi imkânsız olan doğaya, ‘’yozlaşmamış doğaya’’ dönüşün selamet getireceği sanısına erdi. Kimileri Odip’in, Elektra’nın, Narsis’in farazi hayatlarının kurgusal sorunlarıyla sembolik düzeyde uğraşmayı yapılabilecekler arasında mümkün ve anlamlı bir şey olarak gördü… Şüphesiz masallar kendimizi ve dünyamızı anlamamıza, hissetmemize etkide bulunurlar.

Bu yazıda emosyonlarımızın temel mekanizmalarını anlamaya çalışacağız. Üzerine 150 teorinin bulunduğu emosyonları anlamak, korku (fobi), kaygı ve panik bozukluklarını anlamamızı kolaylaştıracaktır. Eros’un ve Tanatos’un ezeli ve ebedi çatışmasından ya da Yıldızlar Savaşından söz ederek yapabilirdik bunu ama azıcık bilimsel olma kaygısıyla alelade şeylerden başlayacağız.

 William James 1884’te ağladığımızdan dolayı üzgün olduğumuzu düşünüyordu. Ona göre emosyonlar, taşikardı, kas gerginliği, spazmlar, göz bebeklerinin büyümesi terleme gibi bedensel tepkilerden ve bedenden gelen bilgilerden oluşuyordu. Bu bilgiler beyinde anlamlandırılıyordu vücuttan gelen feed-back (geri bildirim) emosyonu tanımamızı sağlıyordu. 1884’ten bu yana köprünün altından çok sular aktı.

Gündelik konuşmalarda, emosyon, duygu, mizaç, duygulanım, heyecan, motivasyon, istek, pek de ne oldukları tanımlanmadan birbirlerinin yerine kullanılan kelimelerdir. Sos yal bilimlerde ve özellikle psikolojide durum aynıdır. Bu kavramların içerikleri hakkında tartışmalar sürmektedir. Türkçede Latince kökenli bir sözcük olan emosyon kelimesi bazen duygu olarak bazen heyecan olarak kullanılmaktadır. Biz emosyon veya heyecan demeyi tercih ediyoruz çünkü heyecanlar yani emosyonlar duygular kadar uzun süreli, dirençli ve çeşitli değillerdir. Emosyonlar, çok hızlı, yoğun, elde tutulamazdırlar. Yani kendiliğinden ve gayri ihtiyaridirler ve Lazurus’a göre bilişlerimiz tarafından etiketlenirler.

Magaret Mead’ın (antropolog) emosyonlara ilişkin kültürel  görecelilik yani insanların her kültürdü aynı emosyonel tepkileri göstermediği, emosyonlarımızın kültürel olarak oluştuğu, insanın evrensel biyolojik bir varlık olmadığı iddiasına katılmayan Paul Ekman 1970 ve 1980 yılları arasında 21 ülkede yaptığı araştırmalarının sonucunda her kültürde beş ilksel emosyonun evrensel olarak var olduğunu göstermiştir. Şaşkı (sürpriz) araştırmalarının başında ilksel (primer) bir emosyon olarak düşünülse de korkudan pek ayırt edilemediğinden dolayı elenmiştir. Bu ilksel emosyonlar şunlardır; korku, öfke, iğrenme, üzülme, sevinç. Ekman bunların bir kaç saniye sürdüğünü iddia eder.

 Emosyanlarımızın hızlı, otomatik ve gayri ihtiyari süreçler sonucunda ortaya çıkmaları, onlarla ilişkili patolojilerin maruz kalanlar tarafından anlaşılmasını zorlaştırır. Panik atak geçiren biri genellikle vücudunun otomatik tepkilerini başka bir şey (kalp krizi, boğulma, vb. gibi) olarak görür. Bu durum onların çoğunun problemlerine gizem ve tehdit düşüncelere kapılmasına yol açar. Kimisi delirmekten korkar, kimisi delirdiğini düşünür. Oysa emosyanlarımızın, atalarımızdan yadigar ama her zaman işlevsel olmayan fizyolojik belirtileri, sinir sistemimizin bir öğesi olan limbik sistemin marifetidir. Homeostazimizi dengeler. Dikkati arttırır, bilinci uyarır, hatıraların kaydedilmesini hızlandırır, karar almamıza yardımcı olur. Bu sistem en temel hayati ihtiyaçlarımızı karşılamakta, hayatımızı devam ettirmede işlev görür.

Emosyonların fizyolojik bir düzensizlik gibi ortaya çıkmaları, onların gerçekte böyle oldukları anlamına gelmez. Bir anlamları vardır; bir şeye, şuurumuz ile vücudumuzun bir görüngüsü olarak psişik (ruhsal) varlığımız ile dünya arasında ilişkiye işaret ederler. Bu ilişki kendimizle evren arasındaki kaotik bir ilişki değil, organize olmuş, betimlenebilir ve tanımlanabilir bir ilişkidir.



 Korku, vücudumuzu bir tehlike veya tehdit algısı karşısında hızlıca fizik bir eylemle cevap vermeye; savuşmaya, savaşmaya ya da donup kalmaya hazırlar. Kalp atış hızında hızlanma, kanda adrenalin, hayatta kalabilmenin vazgeçilmez bir unsurudur. Var olmak varlığına sahip çıkabilmekten geçmektedir; emosyon bunun hazırlığıdır. Korkan belirli bir şeyden korkmaktadır. Bu şey bir varlığın algısı olabileceği gibi, onun emsali, işareti, temsili de olabilir. Doğrudan şimdiki zamana ilişkindir. Korkan kaçtığında bile, ona korku veren kaçtığı şeyin temsili zihninde kaybolana kadar kaçar.

 Bunu şöyle de açıklayabiliriz; bir sorun durumunda emosyon algıda seçicilik mekanizmalarını harekete geçirecektir yani bizi çevreleyen nesnelerden, şeylerden bir bölümünü seçip bir bölümünü eleyen, eylem rehberi olarak filtre rolü oynayacaktır. Bu yüzden korktuğumuzda korktuğumuz şeyden başka her şeyi unuturuz. Emosyon, algıladığımız şeylerin bir bölümünü eleyerek karar vermemizi kolaylaştırır. Emosyonlarımız bu açıdan kognitif süreçlerimiz ile doğrudan ilişkilidirler, içinde bulunduğumuz duruma değil o duruma dair sahip olduğumuz anlayışa bağlıdırlar. Burada ilksel emosyonlardan duygulanıma, duyguya geçmiş oluruz.

Duygu, bir cins bilinç, biliş (cognisyon), düşünce halidir ama tam anlamıyla bildiğimizin farkında olduğumuz bilişlerden daha ziyade farkına varabileceğimiz fakat farkında olmadığımız bilişlerin emosyonları tercüme ettiği bir düşünce halidir. Antonio Damasio için duyguları, emosyonlardan ayıran önemli özellik bilinçliliktir. Onun için emosyonlar iç ve dış uyaranlara organizmanın verdiği somatik ve nörofizyolojik tepkidir. Başkaları ve bilim tarafından gözlemlenebilecek eylemler ve hareketlerdir. Yüz ifadelerinde, seste, davranışlarda gözlemlenebilir. Beyin, emosyonların orkestralanmasına (düzenlenmesine) dayanarak geleceği öngörme ve bir eylem planı oluşturma özelliğine sahiptir. İnsan türüne has olup olmadıkları tartışma konusudur. Maymunlar, hayranlık, kıskançlık, gurur, aşağılanma gibi kompleks sosyal emosyonlara sahip olduklarını gösterirler. Damasio’ya göre, duygular, özeldir, sübjektiftir (özneldir) belirli bir öznenin kognitif (bilişsel) süreçlerinin müdahalesinin ürünüdürler. Özne duygularına bir filme bakar gibi beyninin içinde oluşturduğu temsili imajlarla bakabilir. Her ne kadar duygularımızı[1] emosyonlarımızdan[2] ayırt etmek zor olsa da bu ayrım benliğimizi (kimilerinin self dediği) ve ruhumuzu bilimsel olarak kavrayabilmek için önemlidir. Bir üzüntü duygusu yaşamadan önce bir üzüntü emosyonu yaşarız. Üzüntü duygumuzun kökleri ve bizzat benlik duygumuzun kendisi de kökleri de biyolojik vücudumuzdadır.

Başlangıçta sorduğumuz sorulara bir cevap vermediğimizin farkındayız ama öncelikle bir yol ayrımının başlangıcına koyduk kendimizi. Yukarıdaki soruları kurgusal bilinçaltımızın karanlık mahzenlerinde fantastik yolculuklara çıkarak yanıtlamaya çalışabileceğimiz gibi tikel, biricik benliğimizi, yaşayan organizmamızın, ondan ayrılmaz bir şekilde yaşayan ama kendine has, anlaşılabilir ve açıklanabilir dolayısıyla değiştirebilir halleri olan, donmuş bir şey değil ama bir süreç olarak anlamaya yönelerek de yanıtlamaya çalışabiliriz.

Emosyon, duygu, benlik ve bilinç, altı üstü olmayan ve karşılıklı etkileşim içerisinde, sürekli bir biçimde birbirini belirleyen varoluşumuzu sürdürmeye çalışan onun farklı kipleridir, yaşamsal güçlerimizdir. Herkes biraz kendinin bütün gerçeğini söyleyen falcısıdır!



Kaynakça;

  1. Prof. Dr. İ Alev Arik, Motivasyon ve Heyecana Giriş, 1996, Çağtay kitapevi
  2. Jean Cottraux, ve ark. Thérapies cognitives et émotions
  3. Pierre Philippot et al., Le Travail des Émotions en Thérapie Comportementale et Cognitive, Vers une Psychothérapie Expérientielle
  4. Jacques Regard, Les émotions, Eyrolles
  5.  Ertuğrul Köroğlu, Panik bozukluğu. HYB yayıncılık
  6. A.T. Beck, Emery,G.,  Anksiyete Bozuklukları  ve fobiler, litera yayıncılık
  7. Jean Paul Sartre, Esquisse d’une théorie d’émotion, Hermann,1935
  8. Arnaud Grandguillaume and Charles Piroux, « A. Damasio. L’erreur de Descartes (1995) ; Le sentiment même de soi (1999) ; Spinoza avait raison (2003) », L'orientation scolaire et professionnelle [Online], 33/3 | 2004, Online since 28 September 2009, connection on 05 December 2014.http://osp.revues.org/748
  9. Antonio R. Damasio (1999), Le sentiment même de soi : corps, émotions, conscience. Paris, Odile Jacob.
  10. Antonio R. Damasio (2010), l’Autre moi-même: Les nouvelles cartes du cerveau, de la conscience et des émotions. Paris, Odile Jacob.

 



[1] Fransızca; sentiment, İngilizce: feelling

[2]  Prof. Dr. İ. Alev Arık ve Doğan Cüceoğlu heyecan diye çevirmektedirler Türkçeye. Fransızca ve İngilizce: emotion, Almanca; emotiennen

  
2954 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın